SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Ş-ŞEHADAT

<< 1146 >>

EK SAYFA – 1146-3

باب: الشهداء العدول.

5. ADİL ŞAHİTLER

 

وقول الله تعالى: {وأشهدوا ذوي عدل منكم} /الطلاق: 2/. و{ممن ترضون من الشهداء} /البقرة: 282/.

Allah Teala, "İçinizden iki adil kişiyi şahit tutun" [Talak 2] "rıza göstereceğiniz şahitlerden"[Bakara 282] buyurmuştur.

 

حدثنا الحكم بن نافع: أخبرنا شعيب، عن الزهري قال: حدثني حميد بن عبد الرحمن بن عوف: أن عبد الله بن عتبة قال: سمعت عمر بن الخطاب رضي الله عنه يقول: إن أناسا كانوا يؤخذون بالوحي في عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم، وإن الوحي قد انقطع، وإنما نأخذكم الآن بما ظهر لنا من أعمالكم، فمن أظهر لنا خيرا أمناه وقربناه، وليس إلينا من سريرته شيء، الله يحاسبه في سريرته، ومن أظهر لنا سوءا لم نأمنه ولم نصدقه، وإن قال: إن سريرته حسنة.

 

[-2641-] Ubeydullah b. Utbe'den rivayet edilmiştir: Ömer İbnü'l-Hattab'ı şöyle derken işittim: İnsanlar Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde vahiy ile değerlendiriliyoriardı. Artık vahiy kesilmiştir. Şimdi ise biz sizi görebildiğimiz davranışlarınıza göre değerlendiririz. Bize iyi davranışlar sergileyen kişiye güveniriz ve onu kendimize yaklaştırırız. Yalnızken yaptıklarında ise bizim herhangi bir sorumluluğumuz yoktur. Onu yalnızken yaptıklarından hesaba çekecek olan Allah'tır. Kim de bize kötü davranışlar sergilerse içinin güzel (kalbinin temiz) olduğunu söylese bile ona güvenmeyiz ve onu tasdik etmeyiz.

 

 

AÇIKLAMA:     Fakihlerin geneline göre adil ve rıza gösterilen kişi, büyük günah işlemeyen, küçük günahı alışkanlık haline getirmeyen, hür ve sorumlu Müslümandır.

 

Şafii, erdemli (mürüwet sahibi) olma şartını da bu şartlara eklemiştir.

 

Bir kişinin şahitliğinin kabul edilmesi için, aleyhine şahitlik ettiği kişinin düşmanı olmaması, yaptığı şahitlik yoluyla kendine bir fayda temin etmemesi ve göreceği bir zararı bertaraf etmemesi ve lehine şahitlik ettiği kişinin üst ve alt yakını (usul ve furuu) olmaması şartları aranır. Ancak bu şartların ayrıntılarında ve diğer bazı hususlarda görüş ayrılıkları olmuştur. Bölüm içindeki bazı başlıklarda yeri geldikçe bunlara değinilecektir.

 

"Artık vahiy kesilmiştir": Yani Hz. Nebi'in döneminden sonra vahiy son bulmuştur. Hz. Ömer'in maksadı şudur: Allah'ın melek vasıtasıyla bazı insanlara uyanıkken bazı olaylarla ilgili bilgi vermesi sona ermiştir.

 

Mühelleb şöyle demiştir: Bu hadiste, Hz. Ömer tarafından insanların Allah Resulü döneminde durumları ve sonraki durumları haber verilmiştir.

 

Bu hadisten adil kişinin, kendisinden hiçbir kuşku duyulmayan kişi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Ahmed b. Hanbel'in ve İshak'ın da görüşleri bu doğrultudadır.

 

Bu, durumu bilinen (tanınan) kişiler için geçerlidir; hakkında hiçbir şey bilinmeyen kişiler için değil.

 

 

باب: تعديل كم يجوز؟

6. KAÇ KİŞİNİN TA’DİLİ YETERLİDİR

 

حدثنا سليمان بن حرب: حدثنا حماد بن زيد، عن ثابت، عن أنس رضي الله عنه قال: مر على النبي صلى الله عليه وسلم بجنازة فأثنوا عليها خيرا، فقال: (وجبت). ثم مر بأخرى فأثنوا عليها شرا، أو قال: غير ذلك، فقال: (وجبت). فقيل: يا رسول الله، قلت لهذا وجبت ولهذا وجبت؟ قال: (شهادة القوم، المؤمنون شهداء الله في الأرض).

 

[-2642-] Enes r.a.'den rivayet edilmiştir: Hz. Nebi'in yanında iken bir cenazeye rastlandı. İnsanlar öleni hayırla yad ettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Vacip oldu" buyurdu. Sonra başka bir cenazeye rastlandı. İnsanlar onun kötülüklerini andılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yine: "Vacip oldu" buyurdu. Bunun üzerine "Ey Allah'ın Resulü! Her ikisi için de "vacip oldu" buyurdun" dediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Topluluğun şahitliği {makbuldür}. İnananlar, Allah'ın yeryüzündeki şahitleridir" buyurdu.

 

 

حدثنا موسى بن إسماعيل: حدثنا داود بن أبي الفرات: حدثنا عبد الله بن بريدة، عن أبي الأسود قال: أتيت المدينة، وقد وقع بها مرض، وهم يموتون موتا ذريعا، فجلست إلى عمر رضي الله عنه، فمرت جنازة فأثني خيرا، فقال عمر: وجبت، ثم مر بأخرى فأثني خيرا فقال: وجبت، ثم مر بالثالثة فأثني شرا، فقال: وجبت، فقلت: ما وجبت يا أمير المؤمنين؟ قال: قلت كما قال النبي صلى الله عليه وسلم: (أيما مسلم شهد له أربعة بخير أدخله الله الجنة). قلنا: وثلاثة، قال: (وثلاثة). قلت: واثنان، قال: (واثنان). ثم لم نسأله عن الواحد.

 

[-2643-] Ebu'l-Esved'den rivayet edilmiştir: Medine'ye geldim. Orada bulaşıcı bir hastalık başlamıştı ve çok sayıda insan ölüyordu. Ömer'in yanına oturdum. Bir cenaze geçti. İnsanlar onu hayırla yad ettiler. Ömer: "Vacip oldu" dedi. Sonra bir cenaze daha geçti. İnsanlar onu da hayırla yad ettiler. Ömer yine: "Vacip oldu" dedi. Sonra üçüncü cenaze geçti. İnsanlar onu kötülükleriyle andılar. Ömer yine "Vacip oldu" dedi. Bunun üzerine ben "mu'minlerin emiri! Vacip olan nedir?" diye sordum. "Hz. Nebi'in buyurduğu gibi söyledim" dedi. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Bir müslümana dört kişi hayırla şahitlik ederse Allah onu Cennet'e koyar" buyurmuştu. Biz "ya üç kişi?" diye sorduk. "Üç kişi de .. " buyurdu. Biz "Peki ya iki kişi?" diye sorduk. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "İki kişi de ... " buyurdu. Sonra biz bir kişinin şahitliğini sormadık.

 

 

AÇIKLAMA:     Bir kişinin adil olduğuna hükmedilmesi için belirli sayıda kişinin onun adil olduğuna şahitlik etmesi şart mıdır?

 

Buhari bu konuda, insanların ölüleri iyilik ve kötülükleri ile andıkları ve Hz. Nebi'in "Vaeip oldu" buyurduğu biri Enes b. Malik'ten, diğeri Ömer İbnü'lHattab'tan iki hadis rivayet etmiştir. Bu hadisler, Cenaiz (Cenazeler) bölümünde ayrıntılı olarak açıklanmıştı. Orada İbnü'l-Müneyyir'in, HAşiye'sinde şöyle dediğini nakletmiş idim: İbn Battal "Bu (ikinci) hadis, bir kişinin ta'dilinin (biri hakkında "adildir" demesinin) yeterli olduğuna işaret etmektedir" demiştir.

 

Yine bu hadiste anlam kapalılığı olduğunu söylemiştim. Herhalde İbn Battal'ın sözünün dayanağı şudur: Hz. Ömer'in "Sonra bir kişinin şahitliğini sormadık" sözünde sahabenin bu konuda bir kişinin sözüne güvendiklerine uzak bir işaret vardır. Fakat bunu o zaman Hz. Nebi'e sormamışlardır.

 

 

باب: الشهادة على الأنساب، والرضاع المستفيض، والموت القديم.

7. NESEPLERE, HERKESÇE BİLİNEN SÜT EMMEYE VE ÜZERİNDEN EPEYCE ZAMAN GEÇMİŞ ÖLÜME ŞAHİTLİK ETMEK VE BUNLARI ARAŞTIRMAK

 

وقال النبي صلى الله عليه وسلم: (أرضعتني وأبا سلمة ثويبة).

Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Beni ve Ebu Seleme'yi Suveybe emzirmişti" buyurmuştur.

 

حدثنا آدم: حدثنا شعبة: أخبرنا الحكم، عن عراك بن مالك، عن عروة بن الزبير، عن عائشة رضي الله عنها قالت: استأذن علي أفلح فلم آذن له، فقال: أتحتجبين مني وأنا عمك، فقلت: وكيف ذلك، قال: أرضعتك امرأة أخي بلبن أخي. فقالت: سألت عن ذلك رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: (صدق أفلح، ائذني له).

 

[-2644-] Aişe r.anha'dan rivayet edilmiştir: Eflah benim yanıma girmek için müsaade istedi. Ben müsaade vermedim. Bunun üzerine Eflah: "Benden mi saklanıyorsun? Ben senin amcanım" dedi. "Bu nasılolur!" dedim. "Kardeşimin hanım ı seni kardeşimin sütüyle emzirmişti" dedi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bunun doğru olup olmadığını sordum. O da: "Eflah doğru söylüyor, ona müsaade ver" buyurdu.

 

Tekrar 4796, 5103, 5111, 5229, 6156

 

 

حدثنا مسلم بن إبراهيم: حدثنا همام: حدثنا قتادة، عن جابر بن زيد، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال: قال النبي صلى الله عليه وسلم في بنت حمزة: (لا تحل لي، يحرم من الرضاع ما يحرم من النسب، هي بنت أخي من الرضاعة).

 

[-2645-] Abdullah b. Abbas'tan rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hamza'nın kızı hakkında: "O, bana helal değildir, Nesepten haram olan süt emmeden de haram olur. O, benim süt kardeşimin kızıdır" buyurdu.

 

Tekrar 5100

 

 

حدثنا عبد الله بن يوسف: أخبرنا مالك، عن عبد الله بن أبي بكر، عن عمرة بنت عبد الرحمن: أن عائشة رضي الله عنها، زوج النبي صلى الله عليه وسلم أخبرتها:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان عندها، وأنها سمعت صوت رجل يستأذن في بيت حفصة، قالت عائشة: فقلت: يا رسول الله، أراه فلانا، لعم حفصة من الرضاعة، فقالت عائشة: يا رسول الله، هذا رجل يستأذن في بيتك. قالت: فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (أراه فلانا). لعم حفصة من الرضاعة، فقالت عائشة: لو كان فلان حيا - لعمها من الرضاعة - دخل علي؟ فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (نعم، إن الرضاعة تحرم ما يحرم من الولادة).

 

[-2646-] Amra binti Abdurrahman'dan rivayet edilmiştir: Hz. Nebi'in hanımı Aişe r.anha ona şöyle haber vermiştir: Hz, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanındaydım. Hafsa'nın odasında (içeri girmek için) müsaade isteyen bir erkeğin sesini duydum: "Ey Allah'ın Resulü! Sanırım bu seslenen, -Hafsa'nın süt amcası- falancadır. Ey Allah'ın Resulü' Bu adam senin evine girmek için müsaade istiyor" dedim. Allah Resulü: "Sanırım bu, -Hafsa'nın süt amcası- falancadır" buyurdu. Bunun üzerine ben -kendi süt amcasından söz ederek- "Falanca hayatta olsaydı benim yanıma girebilirdi" dedim. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Evet, Doğumdan haram olan süt emmeden de haram olur" buyurdu.

 

Tekrar 3105, 5099

 

 

حدثنا محمد بن كثير: أخبرنا سفيان بن أشعث بن أبي الشعثاء، عن أبيه، عن مسروق: أن عائشة رضي الله عنها قالت: دخل علي رسول الله صلى الله عليه وسلم وعندي رجل، قال: (يا عائشة من هذا). قلت: أخي من الرضاعة، قال: (يا عائشة، انظرن من إخوانكن، فإنما الرضاعة من المجاعة).تابعه ابن مهدي، عن سفيان.

 

[-2647-] Mesruk'tan rivayet edilmiştir: Aişe r.anha şöyle demiştir: Yanımda bir erkek oturuyorken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma girdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Aişe! Bu kimdir?" dedi. "Süt kardeşimdir" dedim. Bunun üzerine "Aişe! Kardeşlerinizin kimler olduğu konusunda iyi düşünün. Çünkü (haramlığı gerektiren) süt emme, açlıktan olandır" buyurdu.

 

Tekrar 5102

 

AÇIKLAMA:     Buhari, bu başlığı çok kişi tarafından bilinen bir şeye dair şahitlik için açtı ve nesep, süt emme ve üzerinden epeyce zaman geçmiş ölüme dair şahitliği bu türden saydı. Nesebin hükmü, süt emme ile ilgili hadislerden elde edilir. Çünkü nesep ile süt emme birbirinden ayrılmaz. Bu konuda icma nakledilmiştir. Süt emmenin hükmü, konuyla ilgili meşhur hadislerden elde edilir. Çünkü İslam öncesi dönemde de vardı ve yaygın olarak biliniyordu. Üzerinden epeyce zaman geçmiş olan ölümün hükmü de bunlara kıyas yoluyla elde edilir. Bunu İbnü'l-Müneyyir söylemiştir.

 

Buhari, "Üzerinden epeyce zaman geçmiş" (kadim) ifadesi ile yeni ölümü dışarıda bırakmıştır. Malikıler bu zamanı elli yılolarak belirlemişlerdir. Kırk yıl diyenler de vardır.

 

Alimler, çoğu kişi tarafından bilinen bir şeye dair şahitliğin (şehade bi'l-istifazal. kabul edilmesinin ölçüsünün ne olduğu konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir.

 

Şafiilere göre nesepte kesinlikle kabul edilir. Ölümde, azat olmada, vela hakkının sabit olmasında, velayette, vekaleti sona erdirmede (azil), evlilik ve uzantılarında, birinin şahitlik yapma yetkisine sahip olup olmadığı konusunda (tadil ve cerh), vasiyette, rüşdün sabit olmasında, sefihlikte ve mülkiyetin sabit olmasında ise tercih edilen görüşe göre kabul edilir. Bazı Şafiiler, bunların sayısını yirmi küsura vardırmışlardır. Bunların hepsi, Alai'nin el-Kavaid adlı eserinde kaydedilmektedir.

 

Ebu Hanife'den nesep, ölüm, evlilik, zifafın gerçekleşmesi ve bir kişinin hakim olması konularında caiz olduğu görüşü nakledilir. Ebu Yusuf bunlara vela hakkının sabit olmasını eklemiştir. İmam Muhammed ise vakıfı eklemiştir. EI-Hidaye müellifi, şahitliğin bu türünün istihsan deliline dayanılarak caiz görüldüğünü kaydeder. Çünkü kıyasa göre, kişinin bir şeye şahitlik etmesi için onu bizzat görmesi gerekir. Bu tür şahitliğin kabul edilme şartı, yalan üzerinde birleşme imkanları olmayan bir topluluktan duymaktır. Bir görüşe göre bunun alt sınırı dört kişidir. Bir diğer görüşe göre iki adil kişi yeterlidir. Bir başka görüşe göre ise duyan, söyleyene tam olarak güveniyorsa adil bir kişiden duymak yeterlidir.

 

 

باب: شهادة القاذف والسارق والزاني.

8. İFTİRA EDENİN, HIRSIZLIK VE ZİNA SUÇU İŞLEYENİN ŞAHİTLİĞİ

 

وقول الله تعالى: {ولا تقبلوا لهم شهادة أبدا وأولئك هم الفاسقون. إلا الذين تابوا} /النور: 4، 5/.

Allah Teala, "ve onların şahitlİğini sonsuza dek kabul etmeyin. Onlar fasıklardır. Ancak tövbe edenler müstesna" [Nur, 4,5] buyurmuştur.

 

وجلد عمر أبا بكرة وشبل بن معبد ونافعا بقذف المغيرة، ثم استتابهم، وقال: من تاب قبلت شهادته.وأجازه عبد الله بن عتبة، وعمر بن العزيز، وسعيد بن جبير، وطاوس، ومجاهد، والشعبي، وعكرمة، والزهري، ومحارب بن دثار، وشريح، ومعاوية بن قرة.وقال أبو الزناد: الأمر عندنا بالمدينة: إذا رجع القاذف عن قوله، فاستغفر ربه، قبلت شهادته.وقال الشعبي وقتادة: إذا أكذب نفسه جلد، وقبلت شهادته.وقال الثوري: إذا جلد العبد ثم أعتق جازت شهادته، وإن استقضي المحدود فقضاياه جائزة.

Hz. Ömer Ebu Bekre'ye, Şibl b. Ma'bed'e ve Nafi'a Muğire'ye zina suçlaması yönelttikleri (kazif) için sopa cezası vermiş, sonra onlardan tövbe etmelerini isteyerek "Her kim tövbe ederse onun şahitliğini kabul ederim" demiştir. Abdullah b. Utbe, Ömer b. Abdülaziz, Said b. Cübeyr, Tavus, Mücahid, Şa'bı, İkrime, Zühri, Muharib b. Disar, Şureyh ve Muaviye b. Kurra kazif (iftira) suçu işleyenin şahitliğini geçerli saymışlardır. Şa'bı ve Katade "Kendini yalanladığında sopa cezası verilir ve şahit1iği kabul edilir" demişlerdir. Sevrı, "Köleye sopa cezası verildikten sonra azat edilse şahit1iği geçerli olur. Had cezası verilen kişiye hakimlik görevi verilse, verdiği hükümler geçerli olur" demiştir.

 

وقال بعض الناس: لا تجوز شهادة القاذف وإن تاب، ثم قال: لا يجوز نكاح بغير شاهدين، فإن تزوج بشهادة محدودين جاز، وإن تزوج بشهادة عبدين لم يجز، وأجاز شهادة المحدود والعبد والأمة لرؤية هلال رمضان.وكيف تعرف توبته.

وقد نفى النبي صلى الله عليه وسلم الزاني سنة. ونهى النبي صلى الله عليه وسلم عن كلام كعب بن مالك وصاحبيه حتى مضى خمسون ليلة.

Birisi (yani Ebu Hanife), "Kazif suçu işleyen kişi tövbe etse bile şahitliği geçerli olmaz" demiş, sonra da "İki şahit olmadan evlenmek caiz olmaz; had cezası verilmiş iki kişinin şahitliği ile evlenirse caiz olur; iki kölenin şahitliği ile evlenirse caiz olmaz" demiştir. Ramazan hilalinin görülmesi konusunda, had cezası verilen kişinin, kölenin ve cariyenin şahitliğini geçerli görmüştür.  Had cezası verilen kişinin tövbe ettiğini bilmenin yolu nedir?  Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem zina edeni bir yıl sürgün etmiştir. Ka'b b. Malik ve iki arkadaşı ile konuşmayı yasaklamış ve bu yasak elli gün sürmüştür.

 

حدثنا إسماعيل قال: حدثني ابن وهب، عن يونس. قال الليث: حدثني يونس، عن ابن شهاب: أخبرني عروة بن الزبير: أن امرأة سرقت في غزوة الفتح، فأتي بها إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم، ثم أمر فقطعت يدها، قالت عائشة: فحسنت توبتها وتزوجت، وكانت تأتي بعد ذلك، فأرفع حاجتها إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

[-2648-] İbn Şihab'dan rivayet edilmiştir: Urve b. Zübeyr bana şöyle anlattı: Mekke'nin fethi sırasında bir kadın hırsızlık etmişti. Allah Resulü'ne getirildi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emri üzerine kadının eli kesildi.

 

Aişe r.anha şöyle demiştir: "O kadın güzel bir tövbe etti ve evlendi.  Elinin kesilmesinden sonra bir ihtiyacı olduğunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelir ve ihtiyacını ona arzederdi."

 

Tekrar: 3475, 3732, 3733, 4304, 6787, 6800

 

 

AÇIKLAMA:     Kazif (zina iftirasında bulunan kişi), hırsızlık ve zina suçu işleyenlerin şahitliği kabul edilir mi?

 

Kazif suçu işleyen kişi tövbe ettiğinde şahitliğinin kabul edileceğini savunanların delili,"ve onların şahitliğini sonsuza dek kabul etmeyin. Onlar fasıklardır. Ancak tövbe edenler müstesna" ayetindeki istisnadır. Beyhaki, Ali b. Ebu Talha kanalıyla İbn Abbas'ın bu ayeti açıklarken "Her kim tövbe ederse onun şahitliği Allah Kitabına göre kabul edilir" dediğini nakletmiştir. Alimlerin genelinin görüşü de budur. Kazif suçu işleyen kişi tövbe ettikten sonra şahitliği kabul edilir ve fasıklık niteliği kalkar. İster had cezası uygulanmadan önce, ister uygulandıktan sonra tövbe etsin hüküm böyledir. Bu görüşte olan alimler ayetteki "sonsuza dek" ifadesini "zina suçlamasında ısrarlı olduğu sürece" şeklinde anlamışlardır. Çünkü "sonsuza dek" ifadesi, kullanıldığı yere göre anlam kazanır. Örneğin "Kafirin şahitliği sonsuza dek kabul edilmez" denir ve "kafir olarak kaldığı sürece" anlamı kastedilir.

 

Hanefiler ise ayetteki istisnanın yalnızca fasıklık niteliğine yönelik olduğu görüşündedirler. Buna göre kazif suçlusu, tövbe ettiğinde fasıklık niteliği kalkar. Ama şahitliği sonsuza dek kabul edilmez. Tabiin alimlerinden bir kısmının görüşü de böyledir.

 

Hanefilerden had cezası uygulanıncaya kadar şahitliğinin reddedilmeyeceği yolunda bir görüş de nakledilmiştir.

 

Şafii bu görüşü eleştirerek şöyle demiştir: Had cezaları, cezalandırılan kişinin suçuna keffarettir. Had cezası verilen kişinin cezalandırıldıktan sonraki durumu önceki durumundan daha iyidir. Buna rağmen nasılolur da iki durumun iyisinde şahitliği reddedilirken kötüsünde kabul edilir!

 

"Ömer, Muğire'yi zina etmekle suçladıkları için Ebu Bekre, Şibl b. Malbed ve Nafi'ye sopa cezası vermiş, sonra da tövbe etmelerini isteyerek "Her kim tövbe ederse şahitliğini kabul ederim" demiştir": Şafii bu rivayeti el-Umm'de mevsul olarak (yani ravi atlamaksızın) şöyle zikretmiştir: Zühri'yi şöyle derken dinledim: Iraklılar had cezası verilen kişinin şahitliğinin geçerli olmadığını iddia ettiler. Şahitlik ederim ki Falanca kişi bana Ömer İbnü'l-Hattab'ın r.a. Ebu Bekre'ye "Tövbe et, şahitliğini kabul edeyim" dediğini bildirmiştir.

 

İbn Cerir (Taberi), tefsirinde, bu rivayeti İbn İshak kanalıyla Zührı'den daha ayrıntılı bir ifade ile şöyle nakletmiştir: Ömer İbnü'l-Hattab, Ebu Bekre'ye, Şibl b. Ma'bed'e ve Nafi' b. Haris'e had cezası olarak sopa vurdu. Sonra onlara "İçinizden kim kendini yalanlarsa ileride onların şahitliğini kabul ederim; kim bunu yapmazsa onun şahitliğini geçerli saymam" dedi. Şibl ve Nafi' kendilerini yalanladılar. Ebu Bekre ise kendini yalanlamamakta diretti. Zührı, "Bu, Allah'a yemin ederim ki, bir sünnettir. Bunu koruyun" demiştir. Bunu Ömer b. Şeybe Ahbfıru'lBasra'da bu yoldan nakletmiştir. Mugire olayını ise birçok yoldan nakletmiştir.

 

Bu olayın özeti şudur: Muğire b. Şu'be Ömer'in Basra valisiydi. Ebu Bekre -ki adı Nefl' olup meşhur bir sahabıdir- onu zina etmekle suçladı. Ebu Bekre, sahabe arasında sayılan Sakife kabilesinden Nafi' b. Haris, Muhadramun arasında sayılan Şibl b. Ma'bed ve daha sonra Ziyad b. Ebu Süfyan diye meşhur olan Ziyad b. Ubeydullah, Haris b. Kelde'nin azatlısı Sümeyye'den nine bir kardeş idiler. Bir araya geldiler ve Muğire'yi Hilaloğullarından Rakta adıyla meşhur Ümmü Cemil binti Amr İbnü'l-Efkam'la birlikte bir örtünün altında gördüler. Rakta'nın kocası, Haccac b. Atık b. el-Haris b. Avf el-Cüşemı idi. Derhal Ömer'in yanına giderek onu şikayet ettiler. Ömer de onu görevden aldı ve yerine Ebu Musa elEş'arı'yi görevlendirdi. Muğire'yi de huzuruna getirtti. Bu görenlerden üçü onun zina ettiğine şahitlik ettiler. Ziyad ise şahitlikte kesin ifade kullanmadıve "Ben çirkin bir şey gördüm ama Muğire onunla cinsel ilişkide bulundu mu, bulunmadı mı bilemiyorum" dedi. Bunun üzerine Ömer, üçüne kazif cezası verilmesini emretti onlara yukarıda naklettiğimiz sözü söyledi.

 

Bu olayı Taberanı, Şibl b. Ma'bed'in hayatını anlatırken zikretmiştir. Beyhaki de Ömer'in yanında olaya bizzat şahit olan Ebu Osman en-Nehdı'nin rivayetini nakletmiş olup, isnadı sahihtir.

 

Mühelleb, bu olaydan kazif suçu işleyenin kendini yalanlamasının tövbesinin kabul edilmesi için şart olmadığı hükmünü çıkartmıştır. Çünkü Ebu Bekre kendisini yalanlamamış ama Müslümanlar onun rivayetini kabul etmişler ve onunla amel etmişlerdir.

 

"Birisi (bazı insanlar) "kazı! suçlusu tövbe etse bile şahitliği geçerli olmaz" demişlerdir": Bu görüş Hanefilerden nakledilmiştir. Hanefiler, kaz if cezası verilen kişinin şahitliğinin reddedileceği yolundaki görüşleri için bazı hadisleri delil getirmişlerdir. Ancak hadis hafızları "Bu hadislerden hiçbiri sahih değildir" demişlerdir. Bu hadislerin en meşhuru Amr b. Şuayb'ın babası ve dedesi kanalıyla merfU olarak rivayet ettiği şu hadistir: "Hainlik eden kadın ve erkek ile müslümanken had cezası verilen kişinin şahitliği geçerli değildir." Bu hadisi Ebu Davud, Tirmizı ve İbn Mace rivayet etmiştir. Ebu Zür'a bunun münker bir hadis olduğunu söylemiştir.

 

Kazif suçlusunun tövbe ettiği nasıl bilinir? Bu konuda görüş ayrılığı vardır.

 

Selef alimlerinin çoğunluğuna göre kazifin kendini yalanlaması gerekir. Şafii'nin görüşü de böyledir. Şafii ve diğer bazı fakihler bunu açıkça ifade etmişlerdir.

 

İmam Malik'ten şöyle nakledilmiştir: İyilik bakımından bir ilerleme olduğunda yeterli olur. Tövbenin kabulü kişinin kendini yalanlamasına bağlı değildir. Çünkü gerçekte doğru söylemiş olabilir. Buhari de bu görüşe meyletmiştir.

 

" Nebi s.a.v. zina edeni bir yıl sürgün etmiş; Ka'b b. Malik ve iki arkadaşı ile konuşmayı yasaklamıştır ve bu yasak elli gece sürmüştür": Buhari bu ifadesiyle tövbenin kişilere ve durumlara göre değişkenlik gösterdiğine işaret etmiştir. Dolayısıyla tövbenin geçerli olduğuna kanaat getirilecek bir sürenin geçmesi gerekir. Alimlerin çoğunluğu ise bu süreyi bir yılolarak belirlemişlerdir.

 

İbnü'l-Müneyyir şöyle der: Zina suçlaması yapan kişi, yalan söylemiş ise onun tövbe etmesi şartının niçin arandığı gayet açıktır. Gerçekte doğru söylüyorsa tövbe etmesinin niçin şart koşulduğunu anlamak ise hayli zordur. Şöyle açıklanabilir: Zinayı gören kişi, şahitlik için yeter sayı (dört şahit) bulunmadığı sürece arkadaşının ayıbını örtmekle yükümlüdür. Şahitlik için yeter sayıyı bulamadan arkadaşının ayıbını açığa çıkarınca günah işlemiş olur ve yalan söylediği için değil; arkadaşının ayıbını açığa çıkarma günahını işlediği için tövbe etmesi gerekir.

 

Ben derim ki: Bu açıklama Ebu Bekre'nin durumuna uygun düşmez. Çünkü o, şahitlik için yeter sayıyı bulduktan sonra şahitlik etmişti. Buna rağmen Ömer r.a., ona şahitliğinin kabul edilmesi için tövbe etmesini emretti.

 

Buna da şöyle cevap verilir: Herhalde Ömer işin içyüzünü bilemediği için ona tövbe etmesini emretmiştir. Bundan dolayı Ebu Bekre kendisinin doğru söylediğini bildiği için Ömer'in bu emrini yerine getirmemiştir.

 

 

حدثنا يحيى بن بكير: حدثنا الليث، عن عقيل، عن ابن شهاب، عن عبيد الله بن عبد الله، عن زيد بن خالد رضي الله عنه،  عن رسول الله صلى الله عليه وسلم: أنه أمر فيمن زنى ولم يحصن بجلد مائة، وتغريب عام.

 

[-2649-] Zeyd b. Halid el-Cüheni şöyle demiştir: Ben Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den işittim, Zina eden muhsan olmayan (evli olmayan ve öncedende evlenmemiş) kimseler hakkında yüz sopa vurmayı ve bir yıl sürgüne göndermeyi emrediyordu.

 

Tekrar: 6831